Kamusal alanda var olma mücadelesi veren, toplumun dayattığı rollere karşı birey olma çabası gösteren kadınların çığlığı, ne yazık ki uygulanan politikalar,  toplumsal ve kültürel değerler adı altında ataerkil eril dil ile ezilmeye çalışılıyor.
İstanbul’da imzalanması nedeniyle İstanbul Sözleşmesi olarak tanımlanan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin feshedilmesi, kadının, işte, evde, sosyal alanlarda nasıl gülmesi, ne şekilde çalışması, hangi işleri yapması, kaç yaşında evlenmesi, kaç çocuk doğurması gerektiğine ilişkin söylemlerin, yönetenler tarafından dile getirilmesi, kadına rol biçerken, toplumda da bu yönde algı oluşmasını güçlendiriyor.
Kadınların ekonomik özgürlüğünü elde etmesiyle aile birlikteliklerinin son bulduğunu dile getiren ve ailelerin dağılmasının kadının çalışma yaşamı olduğunu ileri süren zihniyetlerin geniş alanda yer bulması, zaman zaman üst düzey yöneticiler tarafından söz konusu söylemlerin desteklenmesi, kadını eşe veya babaya bağlı kalmasına zemin hazırlayan unsurlar arasında yer alıyor.

Kadını bir form içine ve role sokmaya yönelik söylemler, uygulanan politikalara karşı mücadele ederken de mücadelenin kapsayıcılığına ve farklı yaşam tarzlarındaki herkesi bir araya getirmeye, birlikte dayanışma içinde olmaya özen gösterilmeli…
25 Kasım Kadına Şiddetle Mücadele Günü kapsamında, kadın dernekleri, platformlar, siyasi partilerin kadın kolları çeşitli etkinliklerle, basın açıklamalarıyla şiddetin karşısında olduklarını vurgulayarak, dayanışma çağrısında bulundu.Fakat herkes kendi mahallesinde ki kendine yakın yaşam tarzına ve siyasal düşünceye sahip kadınlarla bir araya gelerek, dayanışma çağrısında bulundu.
Alkol alıp, gece arkadaşlarıyla dışarı çıktığı için ayıplananların yada başörtülü şekilde okula giremeyenlerin aynı haksızlığa ve şiddete uğradığının bilincinde olup, farklı yaşam tarzlarında, kendinden olmayanın da yanında durup, hakkını savunmak önemli.Geçmiş yıllarda, başörtüsü nedeniyle üniversiteye gidemeyen kadınların eğitim hakkı ellerinden alınırken, günümüzde farklı bir kesimin yaşam alanları ihlal edilerek, müdahale ediliyor. Kadın her dönemde farklı zihniyetler tarafından ötekileştirilerek, zulüm görüyor. Psikolojik ve fiziki şiddete maruz kalıyor.
Herkesin yaşam alanları ve şiddet görmemesi için mücadele etmek, dayanışma içinde olmak gerekli. Fakat, farklı yaşam tarzlarıyla dayanışma çağrısı için bile bir araya gelinmekten imtina ediliyor.
Yıllardır toplumsal alanlarda var olma çabası sürdüren ve şiddete karşı olan kadınların, siyasi düşünceler ve farklı yaşam tarzları nedeniyle bütünsel olarak değil de kendi mahallesindekini savunan tutumları devam ettiği müddetçe gerçek bir dayanışma ve mücadele asla sağlanamaz. Bütünsel bakış açısı kapsamında kadın hakları ve kadına şiddete karşı gerçekten tek ses olunması, söz konusu bakış açısıyla hayal.