25 kişinin yaşamanı yitirdiği, 328 kişinin yaralandığı  Çorlu tren kazasına ilişkin  dava yine ertelendi.  Soruşturmanın genişletilmesi için yeniden bilirkişi incelemesi yapılması talebi ise reddedildi. 
Kazanın üzerinden geçen 6 yılda aileler, adalet çağrılarını yenilerken,  ihmaller kapsamında göz göre göre gelen kazaya ilişkin üst düzey yetkililerin yargıya dahil edilmemesi ise tepkiyle karşılandı.
13 kişinin yargılandığı davanın 18’inci duruşması Çarşamba günü Çorlu Halk Eğitim Merkezi’nde  görüldü. Yakınlarını kaybeden aileler, avukatlar ve çok sayıda sivil toplum kuruluşu temsilcisi, davadan önce Çorlu Santral’den duruşma salonuna  “Katiller halka hesap verecek”  sloganlarıyla adalet çağrısında bulunarak yürüdü.
Davanın bir önceki duruşmasında mütalaasını açıklayan savcı, 3 sanığın bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma suçundan cezalandırılarak tutuklanmalarını; diğer sanıklar hakkında ise basit taksirden cezalandırılmalarını talep etmişti.
Tekrar okunan savcılık mütalaasında hava durumunun takip edilmesiyle ray altındaki boşalmanın hava şartlarından kaynaklı hat bozulmasının ve meydana gelen kaza ile yaralanma ve ölümün öngörülebilir olduğu belirtildi. 
Kazadaki temel etkenin şiddetli yağış sonucu ray altındaki desteğin kaybolması ve hava durumunun resmi hava tahmini raporları ile önceden takip edilmemesi olduğuna yer verildi. Kazanın meydana geldiği menfezin bulunduğu hat kesiminin bakım, onarım ve takibinden sorumlu TCDD birimlerinin ilgili mevzuat uyarınca alınması gereken önlemleri almadıkları kaydedildi.
Bilirkişi raporlarında da ihmaller ve sorumluların eksiklikleri aleni şekilde ortaya konmuştu…  İlk bilirkişi raporu, TCDD ile ilişkisi olan bilirkişilere hazırlatılarak, üst düzey yöneticileri kapsamadan alt kadrodaki memurların sorumlu gösterildiği bir rapor sunulmuştu…
8  Ekim 2018’de  tüm sorumluluk ve kazanın faturası yol, bakım ve onarım ekibine kesilirken,  gerekli denetim ve kontrollerin yapılmadığı gerekçesiyle 4 memurun asli kusurlu oldukları belirtildiği raporu hazırlayan bilirkişilerin, TCDD ile  ticari ve benzeri bağlantıları olduğu avukatlar tarafından açığa çıkarılmış ve tekrar bilirkişi raporu hazırlanmıştı.
2021 tarihli bilirkişi raporunda ise kaza bölgesinde yer alan menfezin hizmet ömrünü doldurduğuna dikkat çekildi…2023 tarihli ek bilirkişi raporunda da TCDD asli kusurlu bulundu.
Raporda; olağanüstü hava koşulları ile ilgili gerekli önlemleri almayan ve meteorolojik durum ile hava koşulları hakkında gerekli koordinasyonu sağlamayan; TCDD Genel Müdürlüğü AR-GE Birimi, Merkez ve 1’inci Bölge Demiryolu Emniyet ve Risk Yönetimi Müdürlükleri ve diğer ilgili müdürlüklerin asli kusurlu oldukları, demiryolu altyapısı ve sanat yapılarını üstyapıda yapılan yenilemelere uygun hale getirmeyen; TCDD Genel Müdürlüğü’nün altyapı ve sanat yapılarını yenilemeden sorumlu başkanlığının asli kusurlu olduğu, mevcut durumda, demiryolu altyapısı ve üstyapısının, olası problemlere karşı her gün düzenli olarak kontrol edilmesi için sorumlu personel olan Yol ve Geçit Kontrol memurlarını yeterli sayıda istihdam etmeyen; TCDD Genel Müdürlüğü’nün Yol ve Geçit Kontrol Memuru istihdam etmekle sorumlu başkanlığının asli kusurlu olduğu yer aldı.
4 olan sanık sayısı ikinci bilirkişi raporu sonrası TCDD’nin 1’inci Bölge müdürleri ve yöneticilerini kapsayacak şekilde 13’e çıkarıldı. Fakat; kazanın meydana geldiği dönemde  TCDD Genel Müdürlüğü’nde görev alan  üst düzey bürokratlar yargı sürecine dahil edilmedi.
Üst düzey yetkililerin yargılanmasına iliş- kin talepler reddedildi.
Tutuksuz şekilde yargılama devam ederken ve sorumlu olduğu dile getirilen üst düzey yöneticiler, gerçek sorumlular, yargı sürecine dahil edilmezken, adalet talebinde bulunan ve yakınlarını kaybeden aileler, avukatlar ve gazeteciler hedef gösterildi, engellendi ve yargılandı.
TCDD’nin üst yönetiminde yer alan kişiler hakkındaki takipsizlik kararına ilişkin Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak başvuru öncesi, AYM önünde açıklama yapmak isteyen ailelere ve avukatlara, henüz açıklama dahi yapmadan, plastik mermilerle müdahale edildi. Başvuruların ardından yapılan basın açıklaması nedeniyle de 3’ü avukat olmak üzere 7 kişiye 2911 sayılı yasaya muhalefet nedeniyle dava açıldı.
Kazada oğlu Arda Sel ve eşi Hakan Sel’i kaybeden Mısra Öz hakkında ‘kamu görevlisine hakaret’ suçlamasıyla dava açıldı ve 8 bin 800 TL para cezası uygulandı. Bir kesim tarafından şov yapmakla suçlanarak, hedef gösterildi. Evladını kaybeden ve adalet isteyen bir anneye saldıracak kadar göz dönmüşlerin, gücün yanında olma hırsıyla her şeyi yapabileceğini bir kez daha gördük.
Kaza kaderdir diyerek, ihmalsizlikleri yok sayıp, sorumlulara yönelik eleştirileri dahi görmemek için aileleri sosyal medyadan engelleyen yöneticiler, kamu görevlisi sıfatının arkasına sığınarak, hesap vermeden kaçabileceğine olan inançlarıyla varlıklarını sürdürmeye çalıştı.
Hatay Milletvekili ve Çorlu tren kazası avukatlarından Can Atalay’a duruşma salonunun kapısını kırdığı gerekçesiyle soruşturma başlatıldı.
Davayı tüm süreci ile takip eden Gazeteci Mustafa Hoş’a ölüm treni kitabında, savcılık işlemlerini eleştirdiği için tazminat davası açıldı
Gerçek sorumluların yargılanması ve adaletin tecelli etmesi yönündeki mücadelede yaşananlar,  adil bir düzene bağlı, liyakatli bir yönetim anlayışından uzak olunduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.  
Sanıklardan Halkalı 14. Demiryolu Bakım Müdürü Turgut Kurt’un avukatı Ersin Albuz’un davada karar vericilerin yargılanmadığına işaret ederek, dile getirdiği şu sözler aslında her şeyin özeti:
 “Meslektaşımız Av. Can Atalay hakkındaki AYM kararını; Demirtaş ve Kavala hakkındaki AİHM kararını uygulamayan bir yargımız var. Yargıya nüfuz etmiş bir iktidarın, bürokrasiye nüfuz etmemesi düşünülemez”