Yiğiter Su Ürünleri A.Ş Genel Müdürü Deniz Yiğiter İnce, balığın denizden sofraya olan yolculuğunu ve ailesinin zorlu deniz mesaisini tüm detaylarıyla gazetemize anlattı.

deniz yiğiter
BALIKÇILIK BABA MESLEĞİ
40 senedir denizden kopamayan Yiğiter ailesinin nesilden nesle aktarılan balıkçılık hikayesini 3. kuşak 35 yaşındaki Deniz Yiğiter İnce’den dinledik. Uzun yıllar önce Kamil Yiğiter ile başlayan deniz yolculuğu; önce babadan oğullara, sonra da oğullardan onların çocuklarına geçti. 
Tekne balıkçılığı ile başlayan hikayeyi balıkçılıkla uğraşan Kamil Yiğiter’in 5 oğlundan 3’ü devam ettirme kararı aldı. Bunlardan biri Eyüp Yiğiter’di. Aslında bir eğitimci olan Eyüp Yiğiter daha sonra Belediye Başkan Yardımcılığı da yaptı. Yine de baba mesleğinden kopmak istemeyen Yiğiter 70'li yıllarda balık avcılığı ile, 91 yılında balık komisyonculuğu ile ilgilenmeye başladı. Denizle ilgili engin bilgilerini yıllarca kızlarıyla paylaşan Yiğiter’in, adını en büyük aşklarından ilhamla koydukları Deniz de kendini daha fazla balıkçılıktan uzak tutamadı ve Yiğiter Su Ürünleri A.Ş’nin başına geçerek bilgi birikimini bir gelire dönüştürmeye karar verdi. Böylelikle Yiğiter Su Ürünleri Genel Müdürü olan Deniz Yiğiter, şirketi holdingleştirme işine girişti ve toptancılıkla uğraşmaya başladı.  

y1

Kamil Yiğiter’in diğer oğulları Rahmi ve Ümit Yiğiter de  balıkçılıkla ilgileniyordu. Ümit Yiğiter yeni baba olmuşken vefat etti. Ardından tek kızı Sude'nin yaşamı da bir araba kazasında, denizde sona erdi. Bir diğer oğul Rahmi Yiğiter’in ise genlerindeki deniz aşkı iki oğlu Hakan ve Gökhan Yiğiter’e de geçmişti. İki kardeş hem perakende balıkçılıkla uğraştılar, hem de deniz ürünlerini mutfakta bir sanat eserine dönüştürerek, mavi sulardan çıkan deniz ürünlerini kendi elleriyle hazırlayıp, açtıkları çeşitli mekanlarda Tekirdağlılar’ın sofralarına sundular, hala da sunmaya devam ediyorlar. Bunlardan biri Süleymanpaşa merkezde sahildeki Yiğiter Balık Ekmek, bir diğeri ise Bizbize Yeni Nesil Meyhane. Her biri dekorasyonuyla, lezzetiyle öne çıkmış mekanlar ve Tekirdağlılar tarafından çokça tercih edilen seçenekler.
Ailesinin sıkı sıkı bağlı olduğu denizle olan geçmişinden söz eden Deniz Yiğiter İnce, konuşmasında balığın denizden sofraya olan yolculuğunu da tüm detaylarıyla anlattı. Genelde balıkçılığın iç yüzünü bilmeyen insanların “Balık neden bu kadar pahalı? Size ne kadara mal olabilir ki en fazla?” sözleriyle hem bu mesleği küçümsediklerini hem de balığın sofraya gelene kadar kaç kişinin elinden ve emeğinden geçtiğini, ne gibi fedakarlıklar yapıldığını, derinlerdeki masrafları bilmediklerini dile getirdi.
İşte Deniz Yiğiter İnce’nin sözleriyle balığın yolculuğu:

y2
İlk aşama: Hazırlık
Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı balık avcılığı sezonu 1 Eylül’de başlıyor, 15 Nisan’da sona eriyor. Sezon bittiğinde tüm balıkçılar kabuğuna çekilir ve 1 ay tatil yapar. 15 Haziran’da hummalı bir hazırlık başlar. Tekne balıkçılığında şöyle olur. Önce bir ekip kurulur. Bir ekip ağ merameti yapar. Yani ağların sakata gelmesi ile yırtılan ağ gözleri iğne adı verilen tahta veya plastik bir araç ile onarılır. İkinci ekip tekne ve motor bakımını yapar, boya gerekliyse boya yapar çünkü denize paslı tekne indirilmez. Bu hem Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yasak hem de zaten deniz kirliliğine sebep olmamak için yapılması şart bir işlemdir. Temmuz ortasında büyük tekneler tersaneye gider, küçük tekneler kızağa çekilir. Bu aşamadan sonra bir ekip daha gereklidir. Balıkçılıkta da her el emeği isteyen meslek gibi kalfa sistemi ile çalışılır. Bir kalfa çevreden kendine eleman toplar. Tanıdığı, bildiği kişilere haber gönderir ve deniz için bir ekip kurar. Örneğin 25 metrelik bir kayıkta 30 kişi çalışır. Daha büyük kayıklarda daha fazla kişi çalışır. Ekip sayısı başta söylediğimle doğru orantılı olarak artar. Ekip denize inmeden önce bazı eğitimlere tabii tutulur.  Balık tutmadan önce ekibin yanı sıra malzemeler de hazırlanmalıdır. Örneğin balıkların istifleneceği ahşap kasalar, strafor köpükler, mazot alımı. 25 metrelik bir balıkçı teknesi 10 bin litre mazotla doluyor. Mazot alımında ÖTV indirimi olduğu söyleniyor fakat yeterli değil. Eskiden ÖTV indirimi daha fazlaydı, son 3 senedir böyle bir indirim yok. Biz şu anda mazot 40 liraysa, 32 liradan alıyoruz. Bu da karın azalmasına sebep oluyor tabii ki.  Balıkçılık aslında birçok sektörü besleyen bir alan.  Bu sebeple maliyeti yüksek oluyor. Devlet teşviği yok denecek kadar az. Biz mesela, Yiğiter Su Ürünleri A.Ş. olarak sadece Ziraat Bankası’ndan işletme desteği alabiliyoruz. Aslında şu an yaptığımız şey daha çok balık komisyonculuğu. Ama bu da, işin başından sonuna kadar birçok masrafı bizim karşılamamız demek. Artık en sonunda biz komisyoncu olarak yüzde 15 komisyon almış oluyoruz. Cironun da yüzde 1’i rusum olarak Büyükşehir Belediyesi’ne gidiyor. Yüzde 1 bakınca az gibi görünüyor başta ama geçen seneye döndüğümüzde Büyükşehir Belediyesine azımsanmayacak bir rakam ödedik.

y4
Vira bismillah!
Ekip de tamamlandıktan sonra sezon açılır. “Vira Bismillah!” sesleriyle aylarca sürecek olan yolculuğumuz başlar. 1 Eylül’de tekneler denize iner. Balık tutulur. Balık avlandıktan sonra tekneler limanlara yanaşır. Tüm balık limanlara indirilir. Balığın limanlarda bozulmadan muhafaza edilebilmesi için buz temin edilmesi gerekir çünkü orada binlerce kasa balık indirilmiş oluyor ve tezgahlara ulaşana kadar canlılığını yitirmemesi gerekiyor. Strafor köpükler, buz ve ahşap kasalarla bunu da sağlamış oluyoruz. Aslında bu noktada malzemelere de yüklü paralar ödediğimiz unutulmamalı. Hiç biri ücretsiz değil elbette.
Nakliye savaşları
Bu kez bir nakliye pazarlığı başlar. Orada en az 35-40 adet nakliye aracı bulunur ve hepsiyle iletişime geçer, fiyat ve taşımacılık olarak en uygununu bulmaya çalışırız. Nakliyeciye sevkiyat ücretinin yanı sıra kumanya da temin etmek zorundayız. Onların yemeğini de buradan başka nakliye aracıyla gönderiyoruz. Bunlar tabii ki ekstra masraf. Biz Yiğiter Su Ürünleri A.Ş. olarak Trakya tezgahlarındaki (İstanbul hariç) balığın %60’ını karşılıyoruz ve komisyonla tüm Trakya’ya tuttuğumuz balıkları sevk ediyoruz. Örneğin Edirne’deki palamutların %75’i bizim tuttuğumuz balıklardır. Yani tutuculuktan sofraya kadar tüm o yolculuğu biz sağlıyoruz.  
Ben bir kadın olarak tekne bölümünde de emek vermek isterdim fakat teknelerde bir tane bile kadın bulunmaz çünkü gerçekten fiziksel güç gerektiren bir iş. Bu yüzden ailemizdeki erkekler daha çok balık satışı ve teknelerde yer alır, biz kadınlar olarak muhasebe ve finans bölümünde yer almayı tercih ediyoruz. Kadınlar balık komisyonculuğu da yapabilir ama tam burada bahsetmek istediğim bir aşama daha var o da mezat kısmı. Mezatlar gece yarısından sonra gerçekleşiyor. Bir kadının o saatteki bir mezata katılma imkanı biraz zor ama yapılamayacak bir şey de değil.

“Tüylü Dostlarımız” kermesine davetlisiniz “Tüylü Dostlarımız” kermesine davetlisiniz

y5
Mezat
Mezata katılan tüm balıkçılar konuşup birbiriyle anlaşıp balık türlerine göre ortak fiyatlar belirliyorlar. Tabii ki esnaf ve tüketici uygun fiyattan yana. Esnaf pahalıya balık satışı yapmak istemiyor çünkü o şekilde alıcı bulamıyor. Tüketici balığı pahalı bulunca uzaklaşıyor, tavuğa yöneliyor. Aslında balık tavuktan daha besleyici, doyurucu ve yararlı. Tavuğa bakınca, balık için gereken emek daha fazla ama tavukla arasında çok da fiyat farkı yok. Hem akşam yemekte tavuk varsa illa ki yanında bir çeşit yemek daha isteniyor. Balık öyle değil. Bir salata ile tamamlanıyor. Balık ucuza satılacaksa tekneci zarar yapıyor, teknede çalışan personel daha ucuza kapatılmaya çalışılıyor, hal böyle olunca personel yetersiz ücret aldığı için işini düzgün yapmıyor. Tekneci ağı onartacak, ağ onaran mantar kullanacak, bazen tekneye yedek parça gerekecek. Sadece tekneyi çalıştırmak bile; balık tutulsa da tutulmasa da 150 bin TL’ye mal oluyor. Vatandaşı da anlıyorum, fiyat pahalı gelebilir ama anlattığım gibi bizlerin de masrafları çok ve kar çok az, destek az. 
Balık az
Bu sene öyle eskisi gibi balık da çok değil denizlerde. Herkesin düşündüğü gibi kaçak avcılıktan dolayı değil ki, devletin artık bu konuda ciddi yaptırımları var. Bu sebeple kaçak avlanma çok duymuyoruz ama deniz kirli. Deniz kirliliği balık avını ciddi etkileyen bir mesele. Özellikle Ergene’nin kirliliği hafife alınmayacak kadar arttı.  Balıklar büyümüyor. Büyümeyince havyar dökmüyor. Havyar olmaması balık popülasyonunu arttırmıyor. Balıkçılık Marmara’da eskiden daha iyiydi. Ama artık daha büyük tekneler gerekiyor. Küçük tekneyle sınırlı iş yapabiliyorsunuz ve fazla balık tutma şansı olsa da başa çıkamıyorsunuz. Şu anda Marmara’da genelde 25 metrelik kayıklar kullanılıyor ama Karadeniz’de 60 meterlik kayıklarla denize açılıyorlar. Böyle olunca Karadeniz balıkçılıkta daha önde gidiyor. Trakya’daki balıkçılığı kamçılayan bir başka mesele de İstanbul’daki balık halinin Gürpınar gibi Tekirdağ’a çok yakın bir yere taşınması. Durum böyle olunca Tekirdağ’dan denize açılan teknelerin satışları olumsuz etkilendi.

y3
Mevsimler de balıkçılığı etkileyen olumsuz etkenlerden. Eskiden ekim başı hava soğuk olurdu, çok balık satardık. Balık soğuk havada tezgahta daha iyi dayanıyor ama şimdi sabah serin, öğlen sıcak, akşam soğuk, balık kendini salıyor. Bunu gören vatandaş da balık almak istemiyor. Tabii deniz sıcaklıkları da düşmemiş oluyor sıcak hava dolayısıyla. Balık da soğuk suyu sevdiği için avcılıkta sıkıntı yaşanıyor.
“Balık restoranları yetersiz”
Tekirdağ deyince aklımıza rakı-balık gelmez mi? Tekirdağ’da rakı balık yapacağınız yerler yok denecek kadar az bence. Hadi açtınız diyelim, artık insanlarda rağbet de az. Alkol ruhsatı almak aşırı zor bir hale geldi. Alkolsüz bir restoran açsanız da vatandaş yine de balığını alıp evde pişirip yemeyi tercih eder hale geldi. O eski Tekirdağ kültürü artık kalmadı diyebiliriz. Sahil butik balık-ekmek lokantaları veya lüks balık restoranları kurmak için harika bir alan olabilirdi ama buranın amacına uygun değerlendirilemediğini düşünüyorum. Biz Tekirdağ olarak bir balıkçı kentiyiz ve turistleri bu anlamda kentimize yoğun olarak çekebiliriz. Tabii öncelikle bazı şeylerin önünün açılması gerekiyor.
“Romanlar bu konuda iyi”
Biz Yiğiter Su Ürünleri A.Ş olarak 280’den fazla Roman vatandaşla çalışıyoruz. Roman vatandaşlarımız bizim en iyi satış yapan kardeşlerimiz. Aslında birçok firma ya da şahıs onlarla çalışmaya mesafeli bakıyor. Ama ben bir kadın olarak bundan asla çekinmiyorum ve onlarla iletişimde de zorlanmıyorum.  Onlar bizim hamallarımız, satıcılarımız bize iyi kar getiren çalışkan çalışanlarımız. Biz memnunuz, onlar memnun, tüketici de memnun.
Geçmişten geleceğe Deniz…
Adım denizden geldi. Ben denizden gelen yemekle büyüdüm. Denizden kazanılan parayla okudum. Çocuğumu denizden gelen parayla büyütüyorum. Deniz benim için aşk demek, hayat demek, miras demek, geçmişin değeri, geleceğin umudu demek. Ona sımsıkı örülmüş sağlam ağlarla bağlandım ve artık kopmam imkansız. Gittiği yere kadar buradayız; hem dipte, hem yüzeyde, bitmeyen bir nefesle.

bfad432f-1893-4eb4-bcfe-0af1142d6163

Kaynak: Özge Ebecek