Türkiye, tartışmaların ve terör saldırılarının damga vurduğu, tarihi bir dönüm noktasından geçiyor. Hafta, yıllarca devletin kadrolarına sızarak darbe girişiminde bulunan Gülen cemaatinin lideri Fethullah Gülen'in ölüm haberiyle başladı.
Gülen cemaatiyle güçlenen, onların desteğiyle siyasette ve devletin kadrolarında yer alanlar, cemaatin, devlet içerisinde büyük bir tehlike olduğuna  yönelik uyarılarda bulunanları linçleyenler, cemaate karşı olan ve tehlikeyi açıkça dile getiren Türkan Saylan, Necip Hablemitoğlu gibi isimlere çeşitli suikastler düzenleyenleri destekleyenler, cemaate karşı olanların hayatlarını yok edenler, Balyoz, Ergenekon gibi kumpas davaları ile orduyu tasviye edenler, girdikleri çıkar çatışması sonrası aldatıldıklarını dile getirerek, bir zamanlar "sayın hoca efendi” dedikleri ismin arkasından ateşi bol olsun diyerek lanetler okudu… “Kötü bilirdik” diyerek, yorumlara kapalı paylaşımlarda bulunanlar; gerçekten vatanını, cumhuriyeti korumaya çalışanların, kumpas davalarıyla yıllarca hapiste kalmalarına nasıl alkış tuttuklarını, cemaate karşı olanlara ve uyaranlara nasıl zulüm ettiklerini zihinlerimizden ve tarihten silemeyeceklerini unutmamalılar… 
Yıllarca devleti yöneten isimler tarafından büyük bir lider olarak tanımlanan ve icazet alınan, desteği ile siyaset yapılan, daha sonra ise büyük bir terör örgütü lideri olarak tanımlanan Amerikan güdümündeki Fettullah Gülen’in ölüm haberinin ertesi günü, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin  PKK lideri Abdullah Öcalan’a, örgütü lağvetmesi koşuluyla, TBMM’de DEM Parti Grup Toplantısı'nda konuşma yapması ve umut hakkına yönelik söylemleri büyük yankı uyandırdı.

Daha önce Abdullah Öcalan’ın idam edilmesine ilişkin kürsüden urgan atan Bahçeli’nin, bu yönde çağrıda bulunması kendi partisi içerisinde de şaşkınlıkla karşılandı.

Bahçeli’nin “Terörist başı işin içinde olmazsa bir şey çıkmaz diyenlere de sesleniyorum; bu dirayet ve kararlılığı gösterirse 'Umut Hakkı'nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil, ne de Edirne; adres İmralı'dan DEM'e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın. Hodri meydan, buna varız; vatan, millet, devlet, bayrak, ortak gelecek ve tam bağımsızlık için bunu dahi sineye çekmeye sonuna kadar hazırız. Türkiye ve Türk milleti için her fedakarlığı yapmaya, her çileye katlanmaya, lazım gelen her adımı atmaya kararlıyız, inançlıyız, tarih huzurunda diyorum ki, yeminliyiz. Yeni yüzyıl, yeni hayat, yeni Türkiye temelinde bagajları boşaltalım ve milli ülküleri hep birlikte yakalayalım” sözleri üzerine birçok yorum yapıldı.
Ortadoğu’daki güç dengelerinin değişmesi nedeniyle farklı stratejilerin belirlenmesi gerektiğini savunanların yanı sıra; büyük Ortadoğu projesi kapsamında Amerikan’ın  bölgeyi dizayn ettiği ve bunun bilinçli bir şekilde yapıldığı da ileri sürülenler arasında yer aldı.

Bahçeli’nin söylemlerine temkinli yaklaşılması gerektiği dile getirilirken, söz konusu çağrının Bahçeli tarafından yapılmasının tarihi bir kırılma anı olduğu da kaydedildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan,  ittifak ortağı Bahçeli’nin söylemlerini,” Cumhur İttifakı tarafından açılan tarihi fırsat penceresinin, kişisel hesaplarla kurban edilmemesini ümit ediyoruz” ifadeleriyle desteklerken,  en  sert tepki İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’ndan geldi.
 Kürsüden ip fırlatarak, Bahçeli’nin yıllar önce gerçekleştirdiği harekete atıfta bulunan Dervişoğlu,  sert şekilde eleştirdi.
Atılan ipi alan Bahçeli ise İYİ Parti logosunun yer aldığı karton kutuya ipi bağlayarak odasına astığı fotoğrafı paylaştı. 
Bahçeli’nin açıklamasından bir gün  önce Kürt hareketinin bir başka lideri olarak görülen ve Edirne’de cezaevinde olan Selahattin Demirtaş ile görüşen CHP lideri Özgür Özel ise meclisi  işaret etti. 
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları da "Bir başlangıç olacaksa tecrit derhal kaldırılmalıdır. Onurlu bir barış için inisiyatif almaya hazırız" dedi.
Ülke gündeminde büyük tartışmalara neden olan Bahçeli’nin çağrısına yönelik, sokaktaki vatandaşın büyük bir kısmı, ülkenin en temel sorunun iktisadi olduğunu, sağlıktan eğitime birçok sorunun çözüm beklediğini dile getirirken, Ankara’nın merkezinde gündüz vakti TUSAŞ’a saldırı gerçekleşti.
Bahçeli’nin, Salı günü  terörist Öcalan’a ilişkin çağrısının ardından,  Çarşamba günü Ankara Kahramankazan’daki  Türk Havacılık ve Uzay Sanayii Anonim Şirketi'nin (TUSAŞ) tesislerine yönelik terör saldırısı gerçekleştirildi. 
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, saldırının PKK tarafından gerçekleştirildiğini açıkladı. 
Savunma sanayisindeki en önemli ve simgesel kurumlardan biri olan 5 kişinin şehit olduğu, 22 kişinin ise yaralandığı TUSAŞ’a yönelik saldırının, normal bir saldırı olmadığı, bir mesaj içerdiği belirtildi.
PKK içerisinde ki bir bölümün silah bırakmayı desteklemeyebilecekleri ve bu nedenle, savunma alanındaki önemli bir kuruma saldırı düzenlendiği yorumlar arasında yer alırken, saldırıyı küresel güçlerin yaptırmış olabileceği ya da bazı durumlarda toplumun ikna olabilmesi için planlı saldırıların yapılabileceği ileri sürüldü.
Birçok kritik ve değerlendirme yapılırken, akıllarda bir o kadar da soru işareti oluştu. 
Saldırı devam ederken, çatışmaya ilişkin görüntülerin içerden paylaşılması öncelikle dikkat çeken detaylar arasında yer aldı…
Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ayakkabı numaralarına kadar bilindiğini söylediği teröristler, mühimmat çantalarıyla ve uzun namlulu silahlarla ülkenin başkentinde nasıl dolaştılar, önemli bir kurumun güvenliği nasıl sağlanamadı soruları sorulurken, ihmallere dikkat çekildi. Teröristlerin, taksiyle önemli güvenlik noktalarından nasıl geçebildiği, kimlik kontrollerinin nasıl yapılmadığı gibi sorular kamuoyunda büyük bir tartışma yarattı. 
İhmallere dikkat çeken İYİ Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez, “Teröristler, taksinin şoförünü taksinin bagajına koydu, kimsenin haberi yok. Teröristler, jandarma noktasına geldiğinde hiçbir kimlik kontrolü yapılmamış. Uzun namlulu silahlar taksinin içindeyken jandarma noktasından nasıl geçtiler? Biraz ileride merkezi giriş var ve orada bir plaka tanıma sistemi var. Bu aracın kaçırıldığı belli, nasıl oldu da plaka tanıma sisteminden geçti?” sorularını yöneltti.
Saldırı sadece bir güvenlik açığı değil, aynı zamanda devletin kritik kurumlarının nasıl korunduğuna dair ciddi bir sorunu da gözler önüne seriyor. 
Saldırının zamanlaması ve hedefi göz önüne alındığında bunun Türkiye’nin savunma sanayine ve terörle mücadelesine yönelik stratejik bir darbe olduğu yorumları da yapılıyor.

 Öte yandan, toplumda terör olaylarının arka planına dair soru işaretleri büyürken, bu saldırının büyük bir provokasyon olabileceği dış ve iç politikada dengeleri değiştirmeye yönelik bir hamle olduğu da iddialar arasında…
Tüm bu tartışmaların ortasında, ülkede güvenlik, ekonomi ve iç politika meseleleri birbirine bağlı bir kriz haline dönüşmeye devam ediyor. Vatandaşlar ise devletin hem iç hem de dış tehditlere karşı daha etkili adımlar atmasını bekliyor…