Yeni doğan bebekleri ölüme götüren, Cumhuriyet tarihinin en büyük sağlık skandalının detaylarıyla birlikte, ülkedeki sistemsizliğe ve bir savcının dahi açıkça tehdit edilebileceği bir karanlığın içine nasıl gömüldüğümüze şahit olduk. Yeni doğan bebeklerin SGK’dan haksız kazanç elde etmek için nasıl ölüme terk edildiğine dair ayrıntılar gün yüzüne çıkarken, daha önce Tekirdağ Valiliği de yapmış olan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Tekirdağ’da düzenlenen “Türkiye’nin Huzuru Toplantısı”nda sürece ilişkin bilgiler paylaştı. Yerlikaya,CİMER’e gelen şikâyet üzerine 21 Mayıs 2023 tarihinde soruşturma başlatıldığını, 16 Ekim 2024 tarihinde iddianame hazırlandığını ve 47 şüpheliden 22’sinin tutuklandığını, soruşturmanın çok yönlü ve titizlikle devam ettiğini aktardığı sırada, söz konusu hastanelerin ruhsatlarının iptal edilmediği, SGK ile bağlarının kesilmediği ve hasta kabul etmeye devam ettikleri bir süreç işledi. 19 Ekim’de, Çorlu’da bulunan Reyap Hastanesi’nin yanı sıra İstanbul’daki 9 hastanenin ruhsatları iptal edilerek, hastalar devlet hastanelerine nakledildi. Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, ihbarın değerlendirildiğini ve başarılı bir süreç yürütüldüğüne ilişkin açıklamalarda bulunsa da, konuyla ilgili inceleme yapan müfettişlerin sürgün edildiği ileri sürülen iddialar arasında yer aldı... Bir buçuk yıldır söz konusu hastanelerle SGK’nın ilişiğinin kesilmemesi ise tepkileri de beraberinde getirdi. 
Makamında tehdit edilen Savcı Yavuz Engin’in görevini yerine getirerek, dik duruşuyla olayın üzerine gitmesi, sistemdeki birçok açığı ve göz yumulmuşluğu ortaya çıkardı denebilir...
CİMER şikâyetiyle sürecin başladığı dile getirilse de, herkes özel hastanelerin ticarethane gibi kullanıldığını bir şekilde biliyordu. Eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun sahibi olduğu hastane de skandalda yer alan hastaneler arasında bulunurken, sistem bir kez daha sorgulanarak, birçok çürümüşlüğü açığa çıkardı.
Bakan Yerlikaya toplantıda, sürece ve asayiş ile güvenlik alanındaki çalışmalara ilişkin bilgiler paylaşırken; Türkiye’de asayiş olaylarının, bir önceki yıla nazaran düştüğünü, son dönemde “asayiş olaylarının arttığı” söylemlerinin ise gerçeği yansıtmadığını, bunun bir negatif algı çalışması olduğunu belirtti. Fakat sokaktaki vatandaş, bu düşüşü ne yazık ki hissetmediğini dile getiriyor... Süleymanpaşa’da bir ay içinde yaşanan silahlı saldırılar ve ölümler, insanların güvenle çarşıya çıkma ya da parka gitme düşüncesini tedirginlik ve korkuya çevirdi. Algıdan ziyade, gerçeklikle birlikte oluşan korku ve tedirginlik söz konusu.
Öte yandan, Tekirdağ’da gerçekleştirilen Türkiye’nin Huzuru Toplantısı’nda iktidar milletvekilleri ve parti temsilcileri yer alırken, muhalefet milletvekilleri, belediye başkanları ve parti temsilcilerinin yer almaması ise aslında ülkedeki en temel sorunu bir kez daha gösterdi. 
Geçtiğimiz süreçte sayın Vali Recep Soytürk’ün birleştirici ve kapsayıcı tutum sergileyerek, tüm milletvekilleri ve belediye başkanları ile bir araya gelmesi, şehir için çalışmalar yürütmesi umut verirken, böyle bir tabloyla karşılaşmak umutları zedeledi. 
İktidar partisi dahil tüm siyasi parti temsilcilerinin, güvenlik ve asayiş konusunda, şehirdeki bürokratlarla görüşmek üzere Valilikten randevu talep ettikleri bir süreçte, güvenlik alanında Tekirdağ’da yapılan toplantıya sadece iktidar partisi temsilcilerinin davet edilmesi, CHP, Deva Partisi, Gelecek Partisi ve İYİ Parti tarafından tepkiyle karşılandı.
Muhalefetin dışlandığı bir güvenlik toplantısının, toplumsal huzuru tesis etme amacından saparak ayrışmayı daha da derinleştirdiği söylenebilir.
Ülkenin ve şehrin tüm kesimlerinin ortak sorunlar karşısında birlik içinde hareket etmesi gerekirken, ayrıştırıcı yaklaşımlar, şehrin yönetiminde ve ülke genelinde siyasi kutuplaşmanın derinleşmesine ve birçok sorunun oluşmasındaki temel nedenler arasında  yer alıyor...
Toplumsal huzurun, güvenliğin ve adaletin tesis edilmesi için şehri ve ülkeyi ilgilendiren meseleler, tüm kesimlerin katılımıyla, şeffaf ve kapsayıcı bir şekilde ele alınmalı.