Tekirdağ’da faaliyetlerini sürdüren Pratik Hafıza Eğitim Kurumları’ndan Rehber Öğretmen Gülşah Güngör Altın, sınavlar ve stres yönetimi hakkında gazetemize açıklamalarda bulundu.
Konuşmasında hem ailelere hem öğrencilere tüyolar veren Gülşah Güngör Altın, sınav kaygısının disiplinli çalışmaktan geçtiğini belirtirken, disiplinin baskıya dönüşmemesi konusunda da aileleri uyardı. Öğrencinin kendi beklentilerinin farkında olmasının başarıya ulaşmanın ilk adımı olduğunu dile getiren Altın, çalışma disiplininin ise eğitim döneminin ilk yıllarında kazanılması gereken bir alışkanlık olduğunu vurguladı.
Sınav stresi yönetiminde en önemli unsur nedir?
Bir bilgiyi en iyi şekilde analiz ettiğinizde çok daha rahatlamış olarak sınava girersiniz. Analiz ne yapacağınızı, ne yapılması gerektiğini size apaçık ortaya çıkartacaktır. Bununla birlikte stresi kontrol etmek için sadece analiz etmek değil, ne istediğimizi bilmek de çok önemlidir.
Sınav öncesinde aileler stres unsuru mu?
Evet aileler çok büyük bir stres unsuru. Çünkü o analizleri öğrenciyle birlikte yapmaya çalışıyorlar. Bu durum öğrencinin kendini eksik hissetmesine yol açıyor, ya da ailesiyle stresini paylaşmak istemediği durumlara yol açıyor. Böylece ortaya karma bir stres yapısı çıkıyor. Çocuğun sınava girerken yaptığı stresle, sınav sonucuna karşı yaptığı stres arasında farklar doğuyor. Yani “Yine bana kızacaklar” stresi çok başka bir şey, sınav stresi çok daha başka bir şey. Aile bu noktada stresi sınav sonuçlarına çekerek önemli bir stres kaynağına dönüşüyor.
Siz rehber öğretmen olarak hem çocukla hem de aileyle ayrı görüşme yapıyor musunuz, yoksa stres dönemini sadece çocukla görüşerek mi çözümlüyorsunuz?
Hem öğrenci hem de aileyle görüşmeler yapıyoruz. Görüşmeler bu şekilde olmazsa olay birçok parçası kayıp bir puzzle’a dönüşür. Biz, daha etkili olduğunu düşündüğümüz için aile ve öğrenciyle bir arada görüşme yapmayı tercih ediyoruz. Ama birlikte görüşmeler daha etkili hale geliyor. Çünkü görüşmeleri birlikte yapmazsak bizim burada aileyle paylaştığımız şeyler eve gidince çok farklı bir şeye evrilebiliyor. Herkes konuya dahil ve şahit olsun ki, ortaya herkesin ortak bir noktada birleştiği sonuçlar çıksın.
Baskı ve disiplin arasındaki denge nasıl kurulabilir?
Aslına bakarsanız disiplin bu konuda iki şekilde algılanabilir. Ailelerin birçoğu baskıya disiplin adını veriyor. Fakat böyle bir şey yok. Disiplin dediğimiz şey öğrencinin derse bakış açısıdır. Bu işe verdiği önemdir, verdiği kıymettir. Disiplini olmak ders çalışacağı vakti, ne çalışmak istediğini, ne çalışması gerektiğini, nelerde eksikliği olduğunu bilmesi ve planını ona göre yapmasıdır. Bu noktada öğrenci kendisi sınava yönelik bir disiplin geliştirmiş oluyor. Sınav sonuçlarını, notlarını analiz ederek de neye çalışması gerektiğine karar verebilir ve o şekilde bir disiplin oluşturabilir.
Baskı konusuna gelince, baskıyı çocuk kendi kendine yapamaz. Bu noktada işin içine aile giriyor. Ailenin oluşturmaya çalıştığı şey disiplinden çok baskıya dönüşüyor. Disiplin bir çocuğun eğitim hayatının en başından beri kendi yarattığı ve yönettiği plan ile oluşurken, baskı ise sınava yakın bir tarihte aileden gelen uyarılar, sıkıştırmalar ve ailenin, tehdit, ödül ya da ceza ile çocuğu ders çalışmaya yöneltmesi ile kendini gösterir. Ailenin bu yaklaşımı da karşı tarafta hemen sınav sonucuna odaklı bir stres oluşturur, bu sefer çocukta özgüven kaybı ve sınav kaygısı oluşur.
Peki bu noktada ailelerin baskı olmadan disiplin oluşturabilmeleri konusunda ne yapmaları gerekir?
Çoğu zaman öğrenci belirli bahanelerle okula ya da dershaneye gitmek istemeyebilir. Öğrencinin okula gitmek ya da gitmemek şeklinde iki seçeneği olmamalıdır. Çocuk gitmek zorunda olduğunu bilip, her gün buna göre davranmalıdır. Aynı şekilde “Ben okula ya da dershaneye bugün gitmeyeyim, evden çalışayım.” Dediğinde disiplinin zincirinin bir halkası kırılmış oluyor. Bunu yaptıklarında rehber öğretmen ve diğer öğretmenler olarak bizim en zorlandığımız nokta çocuğun ailesini de ikna etmiş olması. Zamanında bunu yapan çocuğun ailesi, sınav dönemi geldiğinde çocuk üzerinde baskı kurmaya çalışıyor fakat çocuk daha önce ikna edebildiği ailesini bu kez ikna edemeyince ailede baskı dozu artıyor. Çünkü veli öyle bir konuma geliyor ki, artık neye izin verip neye izin vermeyeceği noktasında çelişkiler yaşayabiliyor. Bu da öğrenciyi sınava hazırlık sürecinde o stresin tam da ortasına atmış oluyor
Sınav odaklı eğitimde ebeveynlerin uyguladığı baskı haricindeki yanlışlar neler?
Aileler sadece sonuca bakıyorlar. Aslına bakarsanız sınav odaklı eğitimde süreç odaklı olunması lazım. Süreç dediğimiz şey de öğrenmeyi pekiştiren etkenlerdir aslında. Test çözmek, ödev yapmak, ders tekrarı yapmak gibi. Aile direkt sonuç odaklı olarak bakarsa çocuğun tek düşündüğü şey mükemmeliyete ulaşmak olur. Yani “Bu dersten 5 alırsam mükemmel olur ama 4 alırsam hayatım karardı demektir.” Diye düşünmeye başlar. Bu sefer de sınava çok yakın bir tarihte çalışmaya başlar. Tüm konular için kendine küçücük bir zaman dilimi belirleyen bir çocuk hedefine ulaşamaz. Yani aslında bizim sonuç odaklı değil, süreç odaklı bir eğitime ihtiyacımız var. Velinin de bence o noktada sonuçtan çıkıp sürece odaklanması lazım.
Eğitim sisteminin sık olarak değişmesinin size ve öğrencilere etkisi nedir?
Eğitim sistemi zaman içerisinde güncel hayata göre değişim gösterebilir. Fakat buna değişim değil de yenileme desek daha doğru olur. Zaman geçtikçe eğitimde eksik noktalar belirlenebiliyor, bu doğrultuda ihtiyaçlar değişebiliyor. Eğer yenilik olmazsa eğitim sisteminde kopukluk yaşanabilir. Aslında halkımız eğitim sistemindeki yeniliklere çok sıcak bakmıyor. Alışılmışın dışına çıkmak herkesin gözünü korkutuyor. Fakat güncel hayata baktığınızda, çağın ve teknolojinin ilerlemesiyle öğrencilerin geçmişe göre ne kadar farklı bir gelişim gösterdiğinin farkına varırsak eğitimde güncellemenin de gerekli olduğunu görebileceğiz. Yani bu değişimler ve yenilemeler olumsuz bir gelişme olarak görülmemeli, aksine nasıl olumlu yönde değişimler yapılır, bunlar düşünülmeli.
Öğrencilerin genel olarak eğitime yaklaşımı nasıl? Ailelerin zorlamasıyla mı oluyor? Yoksa kendisine hedef çizen öğrenciler ağırlıkta mı?
Yeni nesil öğrencilerde çok fazla kendine hedef seçen bir kitle yok. Çünkü aileler, yaş ortalamaları doğrultusunda kendi öğrencilik dönemlerindeki eksiklikleri görüp, ona göre çocuk yetiştirmeye çalışıyorlar ve dolayısıyla çocuklarına çok korumacı yaklaşıyorlar, her konuda her adımı kendileri belirlemeye hevesleniyorlar. Bu da helikopter ebeveynliğe yol açıyor. Bu türdeki yaklaşım çocuk için sağlıklı değil.. Çünkü öğrenci kendi isteklerine ve kararlarına hiçbir zaman vakıf olamıyor. Hatta karnının acıktığını bile biri sormadan hissedemiyor. Bu ne demek, çocuk kendinden bir şey beklemiyor. Hayatını başkalarının beklentilerine göre şekillendirmeye başlıyor.
Bu durumun yanı sıra kendini tanıyan, isteklerini bilen, planını kendi seçtiği bir geleceğe ve beklentilerine göre şekillendiren öğrenci kitlesi de var ama günümüzde bu tür öğrenciler giderek azalıyor.
Tekirdağ'da öğrencileri eğitime teşvik edici etkinlikler yeterli mi? Bilim şenlikleri, proje yarışmaları yeteri kadar yapılıyor mu?
Bu konuyu okullar gerçekten ciddiye aldığı zaman ortaya çok güzel işler çıkabiliyor. Yurt dışı destekli birçok projeye katılan öğrenci kitlesi büyüyor. Çünkü Türk öğrencilerin yurt dışına bakış açısı hep çok olumlu olmuştur. Ama proje hazırlama sürecine baktığımızda okullar tarafından hep soru bankalarının proje haline getirilmeye çalışıldığını görüyoruz.
Aslında olması gereken, bir çocuğun eğitim hayatının ilk anlarından itibaren portfolyo oluşturmaya başlaması. Ağaç yaş iken eğilir sözünden yola çıkarak diyebiliriz ki; bir öğrenci ilkokuldan başlayarak katıldığı ve yarattığı projeleri biriktirip bir portfolyo hazırlarsa, o öğrenci eğitim hayatında gittiği her yerde değer kazanır. Bu portfolyoyu okul hayatının ilk yıllarından hazırlamaya başlamamış olan öğrenciler hepsini bir seneye sığdırmaya başlıyor. Mesela öğrenci bir spor dalı seçiyor ve o dalda uzmanlaşmaya çalışıyor. Öğrencilerin bazıları, ailelerin evde kendilerini boş gördüklerinde ders çalışmaya zorladıkları için bu tür etkinliklere katıldıklarını söylüyorlar. Spora gitmek ya da bir sanat ya spor dalı seçmenin asıl sebebi ders çalışmamak ya da aile baskısı olmamalı diye düşünüyorum. Spora ya da sanata yönelen öğrenciler bu dallarda başarılı olduklarını fark ederlerse, iyice o kanala yoğunlaşıyorlar ve geleceklerini bu yönde şekillendirmeye çalışıyorlar. Bu kez ağırlık o tarafa veriliyor ve ders çalışmak için ayrılan süre sanata spora ayrılmış oluyor, kurslar ve antrenmanlar ciddi zaman alıyor. Bu da öğrenciye sınav döneminde zaman kaybı yaşatabiliyor. Aileler durumdan şikayet etmeye başlayınca çocuk o tarafı bırakıyor, sınav odaklı hareket etmeye başlıyor. Bu kez çocuğun ilgi ve yetenekleri doğru bir şekilde tespit edilememiş olabiliyor.
Motivasyon için yönlendirmeleriniz neler? Ailelerin ve çocuklarını motive edebilmesi için ne yapması gerekir?
Burada en önemli başlık övgü. Motivasyon ancak çabayı övmekle gerçekleşir. Hangi iş olursa olsun yaptığı işin ne kadar iyi ya da kötü olduğuna değil, bu iş için ne kadar çabaladığına bakmak ve oradaki çabayı övmek gerekir. Çaba, sonuçtan daha kıymetlidir. Farklı ve daha etkili bir motivasyon türü yok.
Eğer ki çocuğun iyi bir sınav sonucu alması doğrultusunda kendisine çok iyi marka bir telefon almayı vadederseniz, bu motivasyon olur evet ama neyin motivasyonu olur? İyi fotoğraf çekmenin, kaliteli video çekmenin, daha hızlı iletişim kurmanın vs. Asla ders çalışmanın motivasyonu olamaz. Ders çalışmanın motivasyonu başarmaktır, yapamadıklarınızı anlayabilmektir.
Peki bir spor etkinliğine gitmek, bir sanat kursu almak motive etmez mi yani öğrenciyi?
Spor ve sanat, motive olmaktan çok disiplin olma açısından güzel bir şey. Herhangi bir kursa gitmek zihnin başka bir bölümünü çalıştırmak demek. Ama çocuk kursta çok iyi antrenman yapıyor, saatlerce sahada kalabiliyor, o yönünü geliştirmek için ekstra para ve güç harcıyor ama ders çalışmak için aynı çabayı göstermiyorsa bu iş motiveden çok disiplinsizliğe dönüşebiliyor. Öğrenci iki konuda da dengeli olursa neden motive olamasın?
Rehber öğretmen olarak sizin sınav kaygısı ve stres yönetimi konusunda karşılaştığınız zorluklar nelerdir?
Bir alışkanlığı değiştirmekte zorlanıyoruz. Çocuğun eğitim hayatı boyunca yerleşmiş olan alışkanlıklarını, aileden gelen davranışları, bunca zaman rutin haline getirdiği şeyleri değiştirmek, davranış değişikliği sağlamak çok güç. Çünkü siz burada yeterli motivasyonu sağlayıp bütün iletişimi kurup her şeye odaklanıp öğrenciyi eve gönderdiğinizde, evdeki durum biraz farklılaşabiliyor. Ev ortamında çocuk okuldan eve geldikten sonra geçmişten beri süregelen bir döngü, bir rutin var. Mesela çocuk eve geliyor, yatıyor, telefonuna bakıyor, yemek yiyor ve uyuya kalıyor gibi. Bizlerin evdeki o süreci kontrol etme şansımız yok maalesef . O yüzden yapabildiğimiz kadarını kurslarda yapıp o davranış değişikliğinin yaşanmasını sağlamamız lazım. Örneğin öğrencinin on beş tane bir dersten soru çözmesi gerekiyorsa ,o işi kurs ortamında halletmemiz gerekiyor. Çünkü eve bıraktığımız her motivasyon bizi asla motive etmiyor.
Peki Milli Eğitim Bakanlığı kaynaklar konusunda sizce nasıl? Kaynaklar yeterli mi? Ek kaynaklara başvurmak gerekiyor mu?
Yeni dönemde başlatılan bir projeyle eğitim sistemine yeni bir soluk geldi. Bu da bizim için çok büyük bir artı.Önceden devlet okulları, devletin yaptığı sınava öğrenciyi hazırlayamıyor gözüyle bakılıyordu fakat şu anda Milli Eğitim Bakanlığı’ndan gelen kaynaklar bence yeterli ve sınav hazırlık sürecinde oldukça faydası oluyor.
Öğrenciler sınavlarda başarılı olmak istiyorlarsa mutlaka Milli Eğitim Bakanlığı’nın vermiş olduğu kaynaklardan yararlanmalılar.
Tekirdağ'da yaşayan çocuklar en çok hangi okulları ve şehirleri tercih etmek istiyor? Tabii sınav süreci ile ilgili konuşmamızdan sonra sonuca da gelmemiz lazım, haklısınız. Rehberlik bölümü olarak yıl sonunda tercih döneminde karşılaştığımız yapılan en büyük hatalardan bahsediyorsunuz aslına bakarsanız. Bu da şu demek; bölgeci çocuklarımız var. İşte Tekirdağ'da okuyanlar genelde denizi çok sevdikleri için denizi olan memleketleri görmek istiyorlar, dolayısıyla Ankara, İç Anadolu kısmında tercihleri çok fazla yok. Kıyı şeritlerini daha çok tercih etmeye çalışıyorlar. Peki tercihler bu şekilde mi yapılır? Hayır. Tercih şehre göre yapılmaz. Öğrencinin puanına, ilgi ve yeteneklerine göre seçeceği bölüm hangi üniversitedeyse ilk önce orayı tercih etmesi gerekir. Fakat Tekirdağlı öğrenciler kıyı şeritlerine takmış durumda, “denizsiz olmaz” diyorlar. Hatta son birkaç yıldır harita üzerinden tercih yaptığımız da olmuştur. Daha önce okullar üzerinden tercih yapılıyordu. Şimdi şehirler okulların önüne geçti.
Tekirdağlı öğrencilerin sınavlarda Türkiye genel başarısı ne durumda?
Eskiden Tekirdağ’ın başarısı listenin üst sıralarındaydı. Şimdi daha altlarda olmamıza rağmen yine de “başarılı bir iliz” diyebiliriz.
Sınava girecek olan öğrencilere önerileriniz neler?
Öncelikle beklentilerinin ne olduğunu tespit etsinler. Aileler de, çocuklar da sonuç değil, süreç odaklı olsunlar. Tercih yapacak olan öğrencinin kendisi, bu kendisine bırakılmalı. Aileler olarak yapmamız gereken ay, gün, hafta, yıl sınava ne kadar kaldı diye bakmadan, ipi işin başında sıkı tutmak gerekiyor. Konu analizlerinin doğru yapılması ve beklentilerin üzerine çıkmanın hedeflenmesi gerekiyor. Planlı, programlı, disiplinli çalışmanın yanı sıra sınav sistemi hakimiyeti de büyük önem taşıyor. Bunlar öğrenci için çok iyi bir motivasyon sağlayacak. Öğrenci de tüm stratejisini ortaya koyduğunda sınav stresi sıfıra indirilebilir.